25 Ağustos 2012 Cumartesi

Hocam, Afedersin!

      Yaklaşık 3 ay önce, 5 yıldır seve seve okuduğum ve benim için farklı bir yere sahip olan yer olan ODTÜ'den mezun oldum. Belki çok basit veya sade bir giriş olmuş olabilir veya ilkokul diliyle yazılmış bir kompozisyona giriş cümlesi olarak sayılabilir çünkü bu yazıyı neden yazdığımı bilmiyorum. Ama yazmaya zorlamaya iten güç ise ülkemizde birçok insanın sahip olamadığı bu imkanı veya fırsatı anlatabilmek genel bir şekilde. Daha çok standart bir üniversiteden farklı olduğunu anladığımda, birinci sınıfın sonlarındaydım ve bunun nedeni ise başka üniversitelere gitmiş olmadığımdan kaynaklanıyordu diyebilirim. Adaptasyon sürecinin bitiren husus, kesinlikle, buydu. Ne ortamı, ne arkadaşları, ne muhabbetleri ve ne de kampüsü, hiçbirine benzemiyordu. İkinci sınıfta, artık bu sahip olduğum güzelliğin farkına yavaş yavaş da, farkına başladığım ama derslerinde zirve yaptığı bir dönemdi kanımca. '' Yahu, son iki sene nasıl geçti'' diye sorduğum zaman ise yüzümde, sadece inceden bir tebessüm oluşuyor. En rahat olunan, arkadaşlarla diyalogların ve paylaşılan şeylerin yanında, yurtlar, şenlikler, ''DEVRİM'' ve ''ÇARŞI''sı ile muazzam bir kombinasyon ve kompozisyonun ortaya çıktığı bir dönem tanımlamasını, bu iki sene için yapmak, doğru bir açıklama olur zannımca. Şunu, bu geçen üç ayda anlıyorum ki, insan gerçekten bir şeyin acısını ve üzüntüsünü onu kaybettiği zaman anlıyormuş be blog, gerçekten. Bunu, oraya artık oranın bir parçası olmadığında ve oraya gittiğinde iyice görüyorsun. Artık bir yabancının ve belki de bir ziyaretçinin sahip olduğu duygularla ''Ne güzel kampüsmüş'' demek kadar insanı hassaslaştıran bir ortamın içerisinde giriyorsun ODTÜ'ye. Ve, belki de o klasik kelimeyi artık eskisi kadar sık duyamamak ''Hocam, Afedersin'', insan derinden bir burukluk yaşamıyor değil. Eee, boşuna demiyorlar '' O, bir ODTÜ'lü'' diye. Teşekkürler ODTÜ, teşekkürler Beşeri ve birbirinden değerli dostlarım!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder